'DÖRT YAZ ÖNCE NE YAPTIĞINIZI BİLİYORUZ'[1]
Sosyal ve siyasal çözülmenin işaret fişeği Deprem ’e farklı bir bakış
İÇİNDEKİLER
A – Raporun Özeti ………………3
B – ABD Büyükelçiliğine Yönelik Faks Eylemi.... 4
“2 Yıl Önce Ne Yaptığınızı Biliyoruz” mesajı
C – Bilinmeyenler ve Az Bilinenler ……………. 3
I – Gecenin videosu kimde ? ......……… 5
II –“Deprem Uzmanı” Karl Buckthough nerede?..... 5
III –Bölgedeki uluslar arası tatbikatta neler oldu?.... 5
IV –Sismograf kayıtları nerede?............... 5
D – Bilimsel Gerçekler.......................... 7
I – Tesla ve bilimsel çalışmaları ................. 8
II – MHD Jeneratörü Nedir? ......…………… 9
E – Benzer Depremler.................... 10
I – 1995 Kobe Depremi.........………………10
II – 1988 Ermenistan Depremi …………… 11
III – 1998 Papua Yeni Gine Tsunamisi …………13
F – Tektonik/Elektromanyetik Silaha Dair Ek Kanıtlar..........................13
I – Elektromanyetik Kalkanla(Shell 20) Uçak Düşürme;
ve Özel Kuvvetlerimize mezar olan Casa Uçakları..... 14
(Ek Soru: Uçağın düştüğü bölgede NATO üssü var mı?)
F – AÇIK İSTİHBARAT olarak tezimiz ................14
"Bazılarının; elektromanyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme, depremler yaratabilme , volkanları harekete geçirebilme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz.” ABD Savunma Bakanı William Cohen; 1997, Georgia Üniversitesi"Terörizm, Kitle İmha Silahları, Kitlesel İmha ve ABD Stratejisi" üzerine konferansta E(r)= (Ip/2π)*(4L/r3)*(Cos Ø)Yukarıdaki denklem; fay hatlarını harekete geçirebilecek kadar güç üretebilen MHD jeneratörlerinin yarattığı elektrik alanını ifade eder.
Bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde; çok daha fazlasını ifade edecek.
Raporun Özeti Büyük felaketler büyük çözülme süreçlerinin işaret fişeğidir.
Sovyetlerin; küresel düzen adına yeniden yapılandırılması öncesinde Çernobil ve Ermeni depremi felaketleri; Japonya'nın yıllarca içinde çıkamayacağı ekonomik durgunluk dönemi öncesinde Kobe depremi yaşanmıştır.
Türkiye'de gözlerimizin önünde yaşanan devletin çözülme sürecinin işaret fişeği ise; 17 Ağustos 1999 Gölcük depremidir.
Toplumun gözü önünde devlet ordusundan politikacına bütün mekanizmaları ile küçük düşürülürken; sivil toplum örgütlerinin gücü kutsanmıştır.
Deprem sonrasında; çöken bir ekonomi için itici güç olması gereken inşaat sektörü ise; "katil müteahhitler" imajı ile inşa edilen bir meşrutiyet zemini üzerinden altı ay süre ile durdurulmuş ve bu sürede Türkiye'nin yaşayacağı derin ekonomik krizlerin temeli atılmıştır.
Bu rapor; 17 Ağustos depremi ile daha önce duymadığınız, duyamadığınız veya duymuş olsanız bile medyanın "mantık perdelemesi" sayesinde algılayamadığınız bazı ayrıntıları biraraya getirerek; "Deprem Dosyası'nın "toplumsal hezeyan", "zemin etüdü/rant ilişkisi" ve "duyarsız devlet/duyarsız toplum" perspektifinde farklı bir boyutta açmakta ve şu kritik iddiayı ortaya koymaktadır :
17 Ağustos Depremi'nin doğal olmayan yollarla gerçekleşmiş olma ihtimali; incelenmeye değecek kadar yüksek bir olasılıktır.
Devletin elinde; diğer devletlerin elinde "tektonik silah" teknolojisinin bulunduğuna dair her türlü bilgi bulunmasına ve bölgede deprem sırasında "uluslararası bir tatbikat" gerçekleştirildiği bilinmesine rağmen konunun üstü kapatılmıştır.
Bu rapor; depremin 4. yıldönümünde, duymaktan sıkıldığınız perspektifin ötesinde bir perspektifle konuyu daha önce duymadığınız veriler ve unsurlarla destekleyerek yeniden gündeme getirmeyi hedeflemektedir.
Başına geçirilen çuvalın hesabını soramayanların; olası bir deprem saldırısına karşılık verebileceğini düşünecek kadar saf beklentilere sahip olmak ise tamamen bizim kusurumuzdur; okuyucularımızdan özür dileriz.
Dört Yaz Önce Neler Olduğundan Emin Olma Gereği
17 Ağustos 2001'de; yani onbinlerce canımızı alan depremin ikinci yıldönümünde, ABD Büyükelçiliği'nin fakslarına yurdun dört bir yanından yüzlerce fax geldi. Faxın üzerinde; o sıralarda popüler olan bir ABD filminin ismine atfen sadece şu sözler yazılı idi :
"We Know What You Did Two Summers Ago"
Bir grup üniversiteli öğrencinin, geçen yaz işledikleri ve üstünü örttüklerini zannettikleri bir cinayetin, gizli bir el tarafından tekrar önlerine getirilmesini konu alan "We Know What You Did Last Summer" filmine gönderme yapan bu mesajın kaynağının neresi olduğunu ABD Büyükelçiliği'nin bulmaya çalıştığını ama bulamadığını biliyoruz.
Neticede karşısına Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki faks ofisleri çıktı ve bir kaç birim nezdinde yaptığı sondaj; "bilmiyoruz, bizim alakamız yok" cevabı ile karşılaştı.
Bu küçük ama etkili eylem tabiki medyada yeralmadı; alması da istenmiyordu.
Amaç; bir zanlının yüzüne hiç beklenmediği anda "senin suçlu olduğunu biliyoruz" dediği anda verdiği tepkilere bakarak, gerçekten suçlu olup olmadığını test etmeye yönelik bir psikolojik test yapmaktı.
ABD'lilerin bu testten geçip geçmediklerini öğrenemedik; öğrendiğimiz, eylem sonrası yaptıkları sondajın CIA kadrolarından beklenmeyecek kadar amatör düzeyde olduğu idi.
İşte bu eylemden iki; depremden ise dört sene sonra; "Deprem Dosyası"'nın kapağının yeniden aralandığına dair sesler geliyor.
Birilerinin önüne "yazmaları için" yeniden "sarı zarflar içinde kapsamlı ve odaklı literatür tarama çalışmaları" konuyor.
Geçenlerde bunlardan bir tanesi bizim de önümüze geldi.
Sağolsunlar; bizi de unutmamışlar.
Kendilerine; dosyada sundukları bilgilerin çoğunun zaten bizim tarafından üç sene önce yine benzer bir zarf içinde ilgili birimlere sunulduğunu; hatta o zarfta bulunmayan bilgilerin bizde olduğunu söyledik ve şu soruyu sorduk :
"O gün bu dosya ile ilgilenmeyip; daha doğrusu ilgilenip gibi yapıp klasör sektörüne katkı yapanların ne oldu da aklı başına geldi?".
Sorumuza net bir cevap alamadık.
Böyle bir durumda; AÇIK İSTİHBARAT olarak "Deprem Dosyası"'nı bir de biz aralayalım ve günışığına çıkmamış hususları dikkatinize sunalım dedik .
Konuyu aşağıdaki başlıklar altında kategorilendirmenin; 17 Ağustos depremini bir "magazin" ve "toplumsal paranoya" haline getiren dezenformatif güçlerin elinden "komplo teorisi" silahını almak için yararlı olacağını düşünüyoruz.
a) Bilinmeyenler - Veriler ve Sorular
b) Bilimsel Gerçekler - Tesla; MagnetoHydroDynamics ve Tektonik Silah Gerçeği
c) Tetikçisi Belirsiz; Tetiklediği Belirli (17 Ağustosun diğer depremlerle benzerliği)
d) Tektonik Silahın varlığına dair ek kanıtlar
f) AÇIK İSTİHBARAT olarak tezimiz
Bunları biliyor muydunuz?
Depremle ilgili o kadar yazıldı, çizildi ve Internet'te bu konu ile ilgili o kadar yazı dolaştı ki; deprem öncesinde, sırasında ve sonrasın da artık bir çok bilgiyi, okuyucuların bir şekilde duyduğunu varsayıyoruz.
Aşağıda daha önce gün ışığına çıkmamış; ya da o bilgi karmaşası içinde gözlerden kaçan veya üzerine yeteri kadar odaklanmayan ve en önemlisi önümüzdeki bilmeceyi çözmede kritik olduğunu bildiğimiz bilgileri ve soruları dikkatinize sunuyoruz :
Depremin olduğu gece Gölcük'teki donanma üstünde, devir teslim töreni ile ilgili bir yemek/eğlence vardı.
Bu eğlenceyi düzenleyen kuruluşun bütün elektronik sistemleri saat 11:00 civarında bozuldu.
Çalışanlar; elektronik sistemleri bozulurken; havai fişekleri kontrol eden mekanizmaların kendiliğinden ateşlendiğini gördüler.
Bu; bölgede depremden çok önce ciddi bir elektro manyetik alanın varlığının en büyük kanıtı idi.
Depremler öncesinde, elektromanyetik dalga alanları oluştuğu ve bölgede görülen ışık ve elektrik fenomenlerin "doğal" olduğu tezi ilk başta çok mantıklı gelmektedir.
Depremlerden önce elektromanyetik alan oluştuğu tezi doğrudur ama ve çeşitli bilimsel araştırmalar bu tür elektromanyetik stresin deprem öncesi göstergesi olup olamayacağı üzerine yoğunlaşmaktadır.
( Örnek : Physical Review; Volume 65, "Guternebrg-Richter type relation for laboratory fracture-induced electromagnetic radiation").
Halkın yanıltıldığı nokta; bu tür bir elektromanyetik stresin, bölgede görülen garip elektrik/ışıma efektlerinin sebebi olduğudur ki, bu tezin arkası bilimsel olarak boştur.
Bu tarz bir elektrik ışıma/plazma etkisine neyin neden olabileceğini "Bilimsel Gerçekler" başlıklı bölümde okuyabilirsiniz.
Sözkonusu gecenin organizasyon hizmetlerini sunan şirketin elinde o gecenin videosu bulunuyordu.
Bu video; o gece yaşanan gariplikler açısından bir belge niteliğindeydi.
Bir gazeteci o videoyu almak için şirkete başvurduğunda şirket ilk başta bunu kabul etti ve ertesi gün videoyu vermek için gazeteci ile sözleşti.
Fakat nedense şirket bu kararından vazgeçti ve gazeteci ile yaptığı konuşmayı bile inkar etme noktasına geldi.
Bölgedekiler radyolarının kendiliğinden kanal değiştirmesi gibi fenomenlere depremden saatler önce tanık oldular.
Deprem sonrası ise bölge balıkçıları, denizden çektikleri ağlarının yanmış olduğunu tespit ettiler.
Depremden önce dikkat çeken bir diğer fenomen; depremden iki gün önce Büyükada semalarında gözüken mavi ışık topuydu.
Donanma üssünün yanında oturanlar; deprem sırasında, gemilerin üzerinde bir elektrik arkının oluştuğunu, yıldırım ışığına benzeyen bu ışığın göğü yarar gibi, "dizel motor" sesi gibi bir ses çıkararak bir süre ilerledikten sonra gemilerin tam üstünde denize doğru büyük bir gürültü ile boşaldığını gördüler.
Bu gözlem; "Bilimsel Gerçekler" başlığı altında geliştirdiği teknolojiden bahsettiğimiz Tesla'nın; atmosfer üzerinden transfer edilen elektrik enerjisinin istenildiği anda herhangi bir noktaya öldürücü bir güçle nasıl indirilebileceğini anlatan ve kanıtlayan çalışmaları biliyorsunuz daha bir anlam kazanır.
Depremden önce; Karl Buckthought isimli bir Kanadalı uzman'ın 10 Temmuz'da Saroz körfezi açıklarında 6 şiddetinde bir deprem yaşanacağı yolundaki tahmini Aktüel dergisinde yeraldı.
Bu haber "deprem profesörü" Işıkara'yı, "halkı paniğe sürüklediği" için çok kızdırmış olacak ki; o gün Saroz'a gidip halkla birlikte sabahladı.
Buckthought medyada Kanada Toronto Üniversitesi'nden profesör olarak tanıtıldı.
Halbuki kendisi bu üniversitede profesör değil, sadece mezunu.
"Deprem hezeyanını" başlatan bu isim; depremden hemen sonra ortalığa çıkmaz oldu ve kendisi ile temas kurmayan gazetecilerin hiç bir isteğine cevap vermedi.
o Aktüel dergisinde bu haberi yapan muhabirleri Buckthought'a kim yönlendirdi?
· Deprem öncesinde bölgede bir tatbikat yapılıyordu.
Tatbikata; İngilizler ve İsrail'liler de katılıyordu.
Tatbikat için bölgeye bu devletlerin denizaltıları da gelmişti.
Kritik sorular şunlar :
* Bu tatbikatın konusu neydi ve tatbikat sırasında özel bir teknoloji denendi mi?
* Denendiyse; bu teknoloji denenmesi Türk yetkililerin bilgisi dahilinde miydi?
* Yabancı denizaltılar bünyesinde bölgeye bu teknolojiye dair özel bir cihaz getirildi mi?
* Bu denizaltılarla birlikte bölgeye bir MHD jeneratörü sokulma ihtimali nedir?
(MHD Jeneratörünün ne olduğunu merak edenler; Bilimsel Temeller başlıklı maddeyi okuyabilirler)
O günlerde "deprem silahı" tezini ortaya koyanlara "komplo teorisi" suçlaması ile deli muamelesi yapılıyor ve "bilimadamı" kisvesi altında isimler teknik olarak böyle bir şeyin mümkün olamayacağı şeklinde ahkam kesiyorlardı. (Benzer bir mantıksal perdeleme; ilk yıllarında cep telefonları teknolojisinin dinlenip dinlenemeyeceği tartışmaları sırasında da yaşandı Bkz. Bilimsel Temeller başlığı)
Fakat aynı günlerde; ABD Savunma Bakanı'nın 1997 yılında Georgia Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada bizzat kendi ağzından "tektonik silahların" varlığını kabul ettiği konuşma açık kaynaklardan tespit edilmiş ve ilgili makamlara iletilmişti.
İstedikleri zaman basında her türlü konuyu önplana çıkarabilme yeteneğine sahip bu makamlar; bu bilginin üzerine neden yattı ve medya bu somut kanıtı neden görmezden geldi?
Depremden iki saat sonra bölgeye İsrail'in ordu bağlantılı kurtarma ekipleri geldi.
Trakya'daki birliklerin bile bölgeye 24 saat sonra intikal edebildiği düşünülürse; İsrail'li kurtarma ekiplerinin bu kadar hızla bölgeye intikal etmesinin arkasında bilmediğimiz bir ön hazırlık nedeni mi mevcut?
Bu kadar devasa bir depremin sismografi kayıtları ilk günlerde kimseye gösterilmedi.
Bu kayıtlar çok sonraları toplumun önüne getirildi.
En ufak depremden sonra bile medya malzemesi yapılan bu kayıtların bu kadar uzun süre saklanmasının nedeni neydi?.
"Deprem Profesörü" Işıkara bu kayıtların saklanması konusunda ne rol oynadı?
Depremden hemen sonra Cumhurbaşkanı Demirel, "deprem profesörünü" Kandilli'de ziyaret etti.
Demirel ile Işıkara'nın basına kapalı görüşmesinin konusu ile yukarıdaki maddenin bir alakası var mıydı?
Gölcük'teki deprem öncesinde bölgede başka depremler kaydedildiği halde bunlar Rasathane'nin kayıtlarında yeralmıyor.
Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nün ve TÜBİTAK'ın kaydettiği depremleri Kandilli'nin es geçmesinin bir nedeni var mı?
Bilimsel Gerçekler
Depremin hemen sonrasında; "kontrol dışı teorileri" kontrol altına almak için bir "mantık perdelemesine" gidildi ve tabi bu operasyonun tarafları bir yanda "bilim adına" konuşan "profesörler"; diğer tarafta "saçmalayan" komplo teorisyenleri olarak belirlendi.
Sonuç belliydi.
Bu noktada sizlere cep telefonlarının ilk çıktığı dönemlerdeki tartışmaları hatırlatırız.
Tansu Çiller'i örtülü ödenek üzerinden dolandırdığı iddia edilen Selçuk Parsadan'ın yerinin cep telefonu üzerinden tespit edilmesinin ardından kamuoyunda "cep telefonları dinlenebilir mi?" tartışması yaşanmıştı ve bu konuda "uzmanlar" panel üzerine panel düzenlemeye başlamışlardı.
Bu uzmanlar arasında Zeynel Abidin Erdem gibi Türkiye'de cep telefonu pazarının öncülerinden bir isimde vardı ve kendisi çıktığı panellerde "cep telefonlarının asla dinlenemeyeceği" yolunda "garanti" veriyordu.
Teknolojiden biraz anlayan herkes, bu "garanti"nin ne kadar saçma olduğunun farkına varsa da; "zıplayan frekanlars yüzünden mümkün değil" gibi olayı derinlemesine kavramayan her zihne mantıklı gelen açıklamalarla toplum bir süre uyutuldu.
Bugün geldiğimiz noktada; cep telefonlarının dinlenmekle kalmayıp, istenildiği zaman patlatılabildiğini bile biliyoruz ve en acısı; bu izleme teknolojisini yadırgamıyor ve kabullenmiş durumdayız.
Deprem üzerine tartışmalar da; benzer bir seyir izledi ama tabi olayın hassasiyeti nedeniyle; "deprem silahı" teknolojisinin varlığı henüz kamuoyunun önüne serilmiş değil.
Bu noktada sözkonusu teknolojinin ismini ve öncüsünü ayrıntılı olarak koymamız gerekiyor :
Magnetohydrodynamics,
Teleforce,
Telegeodynamics
ve
Tesla bu doğrultuda bilmemiz gereken başlangıç kavramları.
1800'li yılların sonlarında yaşayan Sırp asıllı bilimadamı Tesla; "kayıp bilimin" dehaları arasında sayılır.
Günümüzdeki elektrik teknolojisinin temeli olan "dönen manyetik alan"ı keşfeden Tesla; elektrik enerjisinin iletimi konusunda çığır açtı ve kendi adına 700 patent kaydettirdi.
Tesla'nın "ucuz üretilen ve iletilen elektrik/enerji" teorilerinin ve motorlarının
(yarattığı bir türbin, elde tutulabilecek büyüklükteydi ve 10 beygir gücü büyüklüğünde enerji üretebiliyordu)
zamanın yeni yeni palazlanan enerji baronlarının pek hoşuna gitmediği ve Sırp asıllı bu bilimadamının tarihin karanlıklarına itilmesinin sebebi arasında olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu.
(Tesla'nın kablosuz enerji iletim projesi; enerjinin ücretsiz ve kablosuz olarak doğal ortamlardan üzerinden iletilmesi durumunda para kazanamayacak olan J.P. Morgan'ın hoşuna gitmedi ve General Electric'in arkasındaki güç olan J.P Morgan Tesla'nın laboratuvarına sağladığı finansmanı kesti)
Tesla'nın tarih karşısında uğradığı haksızlıklara bir örnek olarak; radyo'nun mucidinin Marconi olduğunun zannedilmesini gösterebiliriz.
Halbuki patent kayıtları Tesla'nın radyoyu Marconi'den daha önce keşfettiğini açıkca göstermiştir ve ABD Anayasa Mahkemesi Tesla'nın ölümünden iki yıl sonra aldığı kararla bu gerçeği yasal olarak tescil etmiştir.
Merak edenler bu dahi bilimadamı hakkında daha fazla bilgiyi çeşitli kaynaklardan edinebilirler. Bu yazının içeriği açısından bilinmesi gereken; Tesla'nın 1890'lı yıllarda "teleforce"; enerjinin kablosuz olarak doğal ortamlar üzerinden dünyanın herhangi bir yerine iletilmesi ve "telegeodynamics"; herhangi bir uzaklığa mekanik enerji transferi prensiplerini deneyleri ile gerçekleştirmesi ve bu deneylerin sonuçlarının bilimsel dergilerden; zamanın New York gazetelerinde kendisi ile yapılan röportajlar aracılığı ile kamuoyuna duyurulması.
1934 yılında New York gazeteleri 78. yaşgününde Tesla'nın; kilometrelerce öteden orduları ve uçak filolarını bir enerji dalgası ile yokedebilecek silahın temelini oluşturacak teknolojiyi geliştirdiğini duyuruyorlardı.
Bir sene sonra; Tesla'nın 79. doğumgününde, gazeteler bu sefer bilimadamının dünyanın katmanları üzerinden enerji iletimi sorununu çözdüğünü ve bunun "kontrollu depremler" yaratmak için askeri anlamda kullanılabileceğini duyuruyordu.
Kısacası; bizim medyamızın 1900'lerin sonlarında deli saçması olarak nitelediği teknolojinin varlığı; 1890'larda keşfedilmiş 1900''lerin başında ABD Basınında yeralmaya başlamıştı bile.
Tesla; bilimsel kişiliği, buluşları ve enerji/elektrik teorisi ile tarihin sayfalarından silindi.
Ta ki; birileri bu teknolojinin aktif olarak kullanımında bir artış olduğunu keşfedene kadar.
Tesla'nın prensipleri üzerine geliştirilen bir diğer dal ise MagnetoHydroDynamics (MHD. Bu dal; "iletken bir sıvı ile manyetik alanın" etkileşiminin incelenmesi olarak özetlenebilir.
MHD'nin en büyük avantajı; mekanik parçalar olmadan verimli enerji sağlaması ve bu sıvı bir doğal yakıt ile ısıtılıp plasma haline dönüştürüldüğünde oluşturulan enerji ise, normal santrallerden elde edilenden çok daha verimli hale geliyor.
Örnek olarak; 1000 Megawatt'lık bir MHD jeneratörü 42.000 pound ağırlığında olabiliyor ki; bu rahatça hava taşıtları ile kaldırılabilir bir büyüklük.
Günümüzde bu prensibi kullanarak enerji üreten jeneratörlere yönelik araştırmalar yapılmakta olup; bu araştırmalardan bir tanesinin başlığı aynen şöyle :
"MHD Jeneratörlerin Yarattığı Elektromanyetik Etki Sonucu Oluşan Sismik Faaliyetler"
Araştırmanın katılımcıları; Moskova Yüksek Yoğunluklu Enerji Araştırma Merkezi NPO Soyuz Dzerzhinsky, Moscow Shizuoka Institute of Science and Technology; Fukuoaka/ Japonya Textron Systems / ABD University of Tsukuba / Mühendislik Mekanikleri ve Sistemleri EnstitüsüAraştırma; MHD jeneratörlerin yarattığı elektromanyetik darbenin yarattığı deprem dalgasının incelenmesini ve bu dalganın; küçük depremler yaratarak büyük depremleri önleme yolunda kullanılıp kullanılmayacağını incelemeyi hedefliyor.
Araştırmanın; ön sonuçları MHD jeneratörünün çalıştırılmasından 2-7 gün sonraki aralıkta yerel depremlerde ciddi bir artış gözlemlendiği yönünde.
Elimizde bir başka araştırmanın metni; Gürcistan Bilim Akademisi'ne ait.
Akademide; Tamaz Chelidze başkanlığında yapılan ve ilk periyodik raporu 2001 Mayısında sunulan proje hayli teknik ayrıntılara girerek; fay hattına sahip kayalar üzerinde etkilli deneysel ekipmanların nasıl yapıldığından, "Electromanyetik Depremlerin Laboratuvar Modellemesi" gibi başlıklara kadar bir çok ilginç alt başlığa sahip.
Sizlere sadece özetleyebildiğimiz bir kaç bilimsel kavram, bir bilimadamı ve çeşitli araştırmaların açıkça ortaya koyduğu gerçek; dünyada tektonik ve elektromanyetik silah teknolojisinin en az yüzyıl öncesinden konuşulmaya başlandığı ve Gürcistan dahil bir çok ülkenin bu teknoloji üzerinde çalışmalar yapmaya başladığı.
Böyle bir ortamda; "deprem silahı" kavramını saçmalık olarak ilan eden bilimadamlarının literatür olarak neyi takip ettiklerini; etseler bile anlayıp anlamadıklarını; anlasalar bile doğruları konuşma cesaretine sahip olamadıklarını ciddi anlamda sorgulamamız gerekiyor.
Tetikleyicileri Belirsiz ama Tetikledikleri Belli Depremler
7 Nisan 2001 'de ABD'de yayın yapan bir radyo programının konuğu "YerKüre Değişiklikleri" isimli kitabın yazarı Alfred Webre idi.
Programın konusu ise; "Doğa silahları ve 28 Temmuz 1976 Çin ve 17 Ağustos 1999 Türkiye depremleri gibi elektromanyetik olarak tetiklenmiş (kaza ile veya kasten) depremler" idi.
Gölcük'te yaşadığımız felaketin tetikleyici unsurunu bulmak bir yana;
bu depremin diğer bazı depremlerle benzerliği, olasılıkla açıklanamayacak kadar ilginç özellikler arzediyor.
İlginç olan; Gölcük depremi ile benzerlik gösteren bütün depremlerin kendilerini tetikleyen kesin olarak bilinmese de; bu depremlerin kendilerinin başka jeopolitik süreçleri tetikledikleri. Tezimizi daha net ortaya koyabilmek için adım adım ilerleyelim.
1995 Kobe Depremi, Öncesi ve Sonrasının Düşündürdükleri :
1990'lı yılların başında; Japonya'da ciddi bir siyasi güce sahip ve 1995 Tokyo kimyasal gaz saldırısının faili olduğu iddia edilen Aum Tarikatı'ndan bir ekip; Tesla teknolojisini incelemek için Belgrad'ı ziyaret etti
1990'ların başında; sınırlarındaki adalar sorunu nedeni ile teknik olarak halen "savaşta" olan Rusya ile Japonya arasında barış rüzgarları esmeye başladı ve Aum Tarikatı lideri, eski Sovyet Başkanı Gorbaçov ve KGB şefi arasında Moskova'da bir görüşme gerçekleşti.
İddialara göre; toplantıda Sovyetlerin elindeki "tektonik silah teknolojisine"" karşılık Japonların elindeki "süper bilgisayar teknolojisi"nin değiş tokuşu görüşüldü.
Bu görüşmenin hemen sonrasında; Moskova'da Rus-Japon Üniversitesi kuruldu ve Aum tarikatının yönettiği bu üniversitede Rus ve Japon fizikçiler çalışmaya başladı
1993 yılının başında; Aum tarikatı liderinin yardımcılarından biri Avustralya'ya gitmeden önce Rusya'ya uğradı.
Daha sonra Avustralya'ya geçen başkan yardımcısı; Batı Avustralya'da Banjawarn bölgesinde 200.000 (ikiyüz bin) hektarlık devasa bir koyun çiftliği aldı. Bir iddia Aum tarikatının bu çiftlikte sarin gazını denediği yolundaydı.
28 Mayıs 1993 tarihinde merkezi Banjawarn'deki koyun çiftliğine çok yakın olan 3.7 şiddetinde bir deprem meydana geldi.
İşin ilginci; bu deprem Avustralya'nın o bölgesinin tarihinde kaydedilen tek depremdi.
Görgü tanıkları; deprem öncesinde, gökyüzünde bir ışık çizgisinin/topunun ilerlediğini ve daha sonra yere doğu mavi bir şimşek olarak çakmasına müteakip depremin meydana geldiğini belirttiler.
8 Ocak 1995'te; Aum tarikatının lideri Asahara; radyoda yayınlanan bir röportajda aynen şöyle dedi : "Japonya 1995 yılında bir deprem saldırısına maruz kalacak. Büyük ihtimalle hedef Kobe olacak" dedi.
17 Ocak 1995'te; yani Aum liderinin uyarısından tam 9 gün sonra Kobe'yi yerle bir eden deprem meydana geldi.
7 Nisan 1995'te; Aum tarikatının Bilim ve Teknoloji "Bakanı" Hideo Murai Yabancı Muhabirler Kulübün'de düzenlediği basın toplantısında sorulan sorulara cevap verirken aynen şöyle dedi : "Bu depremin elektromanyetik güç yoluyla tetiklendiğine yönelik güçlü bir olasılık mevcut ya da birileri yerkabuğu üzerine böyle bir gücü uygulayan cihaz kullanmış olabilir."
1995 Kobe depremi sonrasında Tokyo borsasının çöküşü ile başlayan ve Asya'da Barings bankasının çöküşü ile devam eden finans depremi Japonya'yı uzun yıllar içinden çıkamayacağı bir ekonomik krizin içine soktu.
Aum tarikatına yüklenen Tokyo sarin gazı saldırısı sonrasında Rusya ile yakınlaşmaları başlatan hükümet istifa etmek zorunda kaldı ve tarihin makro seyri içerisinde kurulmaya çalışılan Rusya - Japonya - Almanya ekseni (Kobe'nin sanayi kalkınması ve inşa ettiği yeni devasa liman Alman finansmanı ile mümkün olmuştu) fay hattı ile birlikte kırıldı.
Japonya 1990'ların sonlarına doğru yaklaşılırken; ABD'nin uzaydan sağlayacağını söylediği "güvenlik şemsiyesi" altına girmeye ve ABD'nin koalisyon ortaklığı için daha uyumlu bir müttefik haline gelmişti.
Yukarıda temel hatları ile vermeye çalıştığımız olaylar dizisi Kobe depremini öncesi ve sonrası ile ele almaktadır.
1988 Ermenistan Depremi ve düşündürdükleri
Buna benzer bir tezi 1988 yılı 7 Aralıkta Ermenistan'ın Spitak şehrinde meydana gelen deprem için de ortaya koyabiliriz.
Bu depremi incelediğimizde bazı çarpıcı benzerlikler ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz :
Ermenistan'daki depremden hemen önce, 6 Aralığı 7 Aralığa bağlayan gece Ukrayna'nın Lvov kentinden Ermenistan'ın başkenti Erivan'a ; Sovyetlerin özel kuvvetlerinden 400 kişilik özel bir tim getirildi. Stratejik noktaları korumakla görevli bu tim; 7 Aralıkta depremin gerçekleşmesinden tam 45 dakika sonra Spitak'daydı ve hassas bölgeleri ve devlet binalarını korumaya aldılar.
Ermeniler; özel kuvvet askerlerine ne zaman intikal ettiklerini sorduklarında şu cevabı aldılar : "Depremden bir gün önce Erivan'dayken bize yarın Spitak'a geçeceğimiz söylendi"
Deprem bölgesine iki saat önce ulaşan özel İsrail ekibine; Gölcük'e gidecekleri ne zaman söylenmişti acaba?
Diğer bir ilginç benzerlik; sismograf kayıtları ile ilgili idi.
Depremden bir saat sonra; güvenlik görevlileri ilgili merkezlerden sismograf kayıtlarını topladılar ve Ermeni Televizyonu; "bütün sismograf kayıtlarının depremin şiddeti ile paramparça olduğunu" duyurdu.
Türk kamuoyuna böyle bir yalan söylenme bile gereği duyulmadı.
"Deprem dede" bu anlamda görevini fazlası ile yaptı.
Ermenistan depreminde de; aynen Gölcük'teki gibi tek değil; iki ayrı sarsıntı yaşandı.
Gölcük depremini yaşayanlar; birinci sarsıntının sona erdikten sonra ikinci ve daha şiddetli bir sarsıntının gerçekleştiğini gördüler.
Deprem sırasında Erivan'dan bile duyulan güçlü bir patlama sesi geldi.
Normal depremlerde bu tür patlama sesi olmaz.
Türkiye'de de Marmara'nın öte yakasından duyulan bu patlama sesi neyin sesiydi?
Depremden bir yıl sonra; Moskova'daki Komunist Parti kongresinde, bayan Ermeni delege Ludmila Harotunyan ile zamanın savunma bakanı Marshhal Yazov arasında şu konuşma geçti :
Ermeni Delege : Sayın Yazov; Ermenistan depreminde felaket alanına ne zaman geldiniz; PATLAMADAN önce mi, sonra mı?
Yazov : PATLAMADAN iki saat sonra
PATLAMA'yı kabul ettiğini farkeden Yazov bir kaç saniye sonra kendini toparlıyor ve cevabını; "Hayır; Depremden iki saat sonra" diye düzeltiyor.
Ermeni Delege : Spitak'a iki saat içinde varmayı nasıl başardınız?
Spitak'a varmak için ya önce Tiflis'e veya Erivan'a gelmeniz lazım ki; buradan da Spitak'a varmanız en az 1.5 saat sürer.
Bu noktada konuşmanın kontrolden çıktığını gören Gorbaçov; Ermeni delegenin mikrofonunu kapatarak, Sovyet Savunma Bakanı'nın daha fazla zorda kalmasını engelledi.
Başta da belirttiğimiz gibi büyük çözülme süreçlerinin işaretidir; büyük felaketler.
Ermenistan depremi; Ukrayna'daki Çernobil faciasından sonra Sovyet sisteminin çözülüşünün ikinci işaret fişeği idi.
Sovyetlerin çözülüşü bazıları için kontrollü bir operasyondu.
Fakat; Stalin zamanında topraklarını kaybettiklerini iddia eden Ermenilerin başlattığı Karabağ hareketi, Sovyetlere karşı kontrol dışı bir ayaklanmaya dönüşmek üzereydi ve Ermeni depremi bu hareketi kökünden etkisiz hale getirerek; Sovyet çözülme sürecini yeniden rayına oturttu.
Papua Yeni Gine'deki Tisunami'den ilginç bir ayrıntı
17 Temmuz 1998'de Papua Yeni Gine'de gerçekleşen ve onbinlerin ölümü ile sonuçlanan Tsunami felaketinden kurtulanlar; üzerlerine gelen denizin ve üzerindeki havanın "alevler" içinde olduğunu söylediler.
Tsunami ile "ateş"'in görüldüğü ilk defa olmaktadır ve felaket sonrasında yanmış cesetlerin varlığı, "kayalara sürterek yandılar" gibi garip açıklamalarla geçiştirilmeye çalışılmıştır.
Balıkçılarımızın ağlarının yanması ile ciddi benzerlikler gösteren bu yanma olayına bilim adamları hiç bir mantıklı açıklama getiremediler.
Deprem Silahı Teknolojisine Dair Ek Kanıtlar
Deprem sonrası yaşanan tartışmalarda; depremin doğal olmayan sebeplerden olabileceğini söyleyen herkes "komplo teorisi" çamuru ile bulandı ve medya bu kişileri bir grup kaçkın olarak göstermeyi başardı.
Bu konularda Aydoğan Vatandaş gibi bir kaç yazar dışında kalem oynatıp, fikir yürüten olmadı ve konu "kontrolsuz teorileri" saha dışına çıkarmaya yarayan "komplo teorisi" silahı ile bertaraf edildi.
O günlerde "deprem silahı" ve "tektonik silah" gibi kavramlara gülünüyordu.
Halbuki depremden hemen sonra, ABD Savunma Bakanı Cohen'in 1997 Nisan ayında; ABD'nin Georgia Üniversitesi'nde "Terörizm, Kitlesel İmha Silahları ve ABD Stratejisi" başlıklı konferansta yaptığı açış konuşması çok açık olarak deprem silahı gerçeğini itiraf ediyordu.
(Bkz. Raporun girişinde Cohen'in konuşmasından yapılan alıntı)
Resmi yetkililerin de bilgisine sunulan bu açık kanıt tozlu raflara konuldu ve "deprem silahından" sözedenleri komplocu olmakla suçlayan basın nedense ABD Savunma Bakanı'nın ağzından yapılan bu resmi itirafı hiç görmedi.
Günümüze geldiğinizde; yukarıda "Bilimsel Gerçekler" başlığı altında açıkladığımız bilimsel temellerin ve gerçeklerin ötesinde tektonik silahların varlığını kanıtlayan bir çok örneğe sahibiz.
İşte birkaçı :
Rusya'daki Moscow News gazetesi 1996 Aralık ayından yayınladığı bir haberde; Rusya'nın tektonik silah geliştirmek yolunda bir araştırma programı yürüttüğünü ve "Mercury" ve "Volcano" başlıklı bu programların 1987 yılında başlayıp, 1992 yılında sonlandırıldığını yazdı.
ABD Kongresi'ne sunulan H.R. 2977 numaralı 107. yasa taslağı şunu öngörmektedir :
Uzayın işbirlikçi ve barışçıl amaçlarla kullanılması ve ABD'nin uzaya silah platformları yerleştirilmesinin önlenmesi ve aşağıdaki silah sistemlerinin yasaklanmasına yönelik harekete geçmesi
*Elektronik, psychotronic veya bilgi silahları
*Kimyasal iz bırakan silahlar (chemtrails)
*Yüksek irtifa çok düşük frekans silahları
*Plazma, elektromanyetik, sonik veya ultrasonik silahlar
*Lazer silah sistemleri
*Kimyasal, biolojik, çevresel, iklimsel ve tektonik silahlar
(Hiç duymadığınız silah sistemlerini duymak için güzel bir liste)
International Science and Technology Center (ISTC)'ın 1545 nolu projesinin başlığı ve açıklaması
Başlık : Güçlü Elektromanyetik Dalgaların Etkisi ile Uzaydan Sismik Değişim Yaratma
Açıklama : MHD jeneratörlerinin (MHD jeneratörü ile neyi kastettiğimizi anlamak için "Bilimsel Gerçekler" başlıklı bölüme bakınız) silah olarak kullanılma olasılığı sonsuzdur. Etkilli bir MHD savunması kurulduğu takdirde ve sadece atmosferin gücünü kullanarak; 8-10 tane Tesla Coil'i (Yay) ve mıknatıslar aracılığı ile çok güçlü elektrik alanları yaratmak mümkündür.
Yukarıdaki bilgileri "Shell 20" ismi verilen ve aynı bilimsel prensipler kullanılarak; havada uçan herhangi bir aracın (füze;uçak) içinde geçtiği takdirde düşmesine yolaçacak "elektromanyetik zırh" teknolojisi ile birleştirdiğinizde; bir ülkede yabancı güçlere "üs" vermenin düşündüğümüz çok ötesinde bir tehdit içerdiğini söylememize gerek var mı bilmiyoruz.
İçindeki özel kuvvet askerleri ile birlikte uçan Casa uçağının bilinmeyen bir sebeple birden yere çakıldığı bölgede bir NATO üssü bulunduğunu; duymayacağını, duysada hareket edecek cesareti kendinde bulamayacağını bildiğimiz kulaklara hatırlatmanın tam zamanı.
AÇIK İSTİHBARAT olarak tezimiz
Elimizdeki konunun hassasiyeti; herhangi bir analiz konusunun ötesinde bizleri tezimizi en doğru ve sağlıklı şekilde dile getirmeye zorluyor.
AÇIK İSTİHBARAT olarak biliyoruz ki;
1) Tektonik silah teknolojisi en az 100 yıldan beri vardır ve bu teknoloji bir silah olarak belli başlı büyük devletlerin elinde bulunmaktadır.
2) Türk Devleti; aslında NATO çalışmaları kapsamında bu teknoloji ile 1970'li yılların başından itibaren çalışmıştır. FEYDAMİK isimli Adana'da başlayıp; Marmara'ya taşınan bir projede çalışan Türk mühendisler bu teknoloji ucundan da olsa görme imkanı bulmuşlardır.
3) Türk Devleti; bu teknolojinin ve silahının varlığına dair gerekli somut bilgilere ve dolayısı ile 17 Ağustos depreminde inandırıcı olasılıklardan birinin "tektonik silah" teknolojisi olduğunu bilecek birikime sahiptir. Sorun; bilgi eksikliği değil; böyle bir olasılığı; doğru ya da yanlış, araştırıp sonlandıracak cesaret, misyon ve vizyon eksikliğidir.
4) Depremin öncesi ve sonrasına dair bütün bilgiler bilinçli bir kampanya ile kamuoyundan saklanmış ve kamuoyu depremin hezeyan boyutunda tutularak; deprem fenomeninin bugüne kadar toplum üzerinde bir psikolojik silah olarak kullanılmasının da önü açılmıştır.
((Deprem sırasında Gölcük tersanesindeki gerçek hasarın ne olduğunun saklanması gibi devlet sırrı kapsamındaki bilgilerin ifşa edilmesi gerektiğini savunmuyoruz.
Savunduğumuz; bu konunun olası sebeplerine dair bütün boyutların ortaya dökülmesi Türk devletinin seyirciliğinde, medya tarafından başarı ile engellenmiştir.)
AÇIK İSTİHBARAT olarak elimizdeki bulgulara ve bilgilere dayanarak iddia ediyoruz ki;
a) 17 Ağustosta Gölcük'te yaşanan deprem felaketinin doğal olmayan yollardan olma ihtimali; doğal yollardan olma ihtimali kadar fazladır ve sonuna kadar "milli güvenlik" meselesi olarak takip edilmesi gereken bir konudur. Bu inceleme yapılmadığı gibi "vatana ihanet" boyutunda bir aymazlıkla konu örtbas edilmiştir
b) Deprem sırasında bölgede "uluslararası bir deniz tatbikatı" gerçekleşiyor olması; bu tatbikata katılan İsrail, İngiltere ve ABD gibi güçlerin hepsinin elinde bu teknolojinin şu veya bu boyutunun olduğunun bilinmesi yukarıda belirttiğimiz inceleme gereğini daha da arttırmaktadır.
c) Deprem sonrasında; Türkiye'nin ekonomik ve sosyal olarak girdiği ve bir türlü içinden çıkamadığı istikrarsızlık girdabı; dünyadaki diğer depremlerin jeo-politik analizleri ile gösterdiği benzerlik dikkate alındığında; 17 Ağustos depreminin Türkiye'ye yönelik küresel operasyonun işaret fişeği olması ciddi bir olasılıktır. Deprem sonrasında; bölgede yaşanan sosyal çözülmeden, bölgenin misyonerlik faaliyetleri için giriş kapısı haline gelmesi, ekonomik krizlerin deprem sonrasındaki süreçlerle bağlantıları ve istihbarat örgütlerinin bölgede gerçekleştirdikleri yapılanma bu tespitler ışığında yeniden değerlendirilmelidir.
KISACASI;
17 Ağustos'ta Gölcük'te gerçekleştirilen teknolojik bir deneyin; kasten veya bilinçli olarak kontrol dışına çıkarak; Türkiye'nin halen yaşamakta olduğu istikrarsızlık girdabının fitilini ateşleyecek; fiziki, sosyal ve siyasi bir çöküşü hızlandırmış olması ihtimali ciddi bir olasılıktır ve sadece yaşayan değil; kaybettiğimiz onbinlerce vatandaşımızın bu olasılığın ciddi bir incelemeye tabi tutulmasını istemesi en doğal vatandaşlık hakkıdır.
Depremin dördüncü yıldönümünde; bu ülkenin vatansever kadrolarının ve kamuoyunun dikkatine sunulur.
AÇIK İSTİHBARAT - 2004
[1] 17 Ağustos’ta enkazın altında önce seslerine, sonra cesetlerine ulaştığımız iki kardeş; Eda ve Hümeyra’nın şahsında depremde kaybettiklerimize ithaf olunur.
-Alıntıdır.-
Konuyla Bağlantılı Alıntılar:
http://menkibeler.blogspot.com/2008/05/3dnya-savai-ve-teolojisi.html
GİZLİ DÜNYA DEVLETİ VE SİYONİZM
http://menkibeler.blogspot.com/2008/04/eski-hesaplar.html
YENİ DÜNYA DÜZENİhttp://menkibeler.blogspot.com/2008/04/derin-dnya-devleti-30-mays-1919da-paris.html
Finans baronlarinin Dunya imparatorlugu http://www.metalurji.org.tr/dergi/dergi141/d141_1217.pdf
TESEV-ABD-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ KONFERANSI-PAUL WOLFOWITZ'İ ANLAMAKhttp://sudakiates.blogspot.com/2008/07/tesev-abd-trkiye-ilikileri-konferansi.html
TÜRKİYEDE AMERİKAN MISYONERLERİ VE ARMAGEDDON http://menkibeler.blogspot.com/2008/04/trkiyede-amerikan-misyonerleri-ve.html
ATATURKU NICIN OLDURDULER
http://sudakiates.blogspot.com/2008/08/atatrk-niin-ldrdler.html
33 DERECELI MASONUN ITIRAFI_ ATATURKU SILAHLA ORTADAN KALDIRMAYI DUSUNDUK
http://sudakiates.blogspot.com/2008/08/33-dereceli-masonun-itiraf-