20 Ağustos 2008 Çarşamba

Marmara Depremi sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri haksız yere suçlandı…

ASİMETRİK SAVAŞ- ASİMETRİK SAVUNMA VE TERÖR ÇAĞI
ABD ‘teröristbaşı’nı Türkiye’ye ‘ASILMAMAK’ şartıyla verdi ve bu gelişme DSP’yi birinci MHP’yi ikinci parti yaptı.
Marmara Depremi ardından, bazı ters gelişmeler oldu ve bunlar da ‘günahsızlar’ın aleyhinde kullanıldı.
Bu günahsızlardan biri de Türk Silahlı Kuvvetleri’ydi.
Hemen herkes TSK’nın bölgeye ‘geç intikal ettiğini’ söylüyor, hatta daha da ileri giderek bunun ‘kasıtlı olduğunu’ bile öne sürebiliyorlardı.
Aslında, muhtemelen TSK’daki gelişmeler şöyle olmuştu:
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgedeki ‘karar mercileri’ EKT işleminin Yunanistan’dan yapılabileceğini ve bunun sonunda da daha başka gelişmeler olabileceğinden şüphelenmişlerdir.
Bu durumda yapılması gerekenler, TSK’da daha önce belli olduğundan, o işlemlere başlanmış, bölgeye uygulanan elektronik bombardıman neticesi, muhabere kanallarında oluşan kesintiler, birliklerin hareketini da güçleştirmiştir.
Birlikler kısmi dağılmaya tabi tutulmuş, yakın çevredeki mevziler işgal edilmiştir.
Olayın sabahında meydana gelen sarsıntılar, öncelikle bir Yunan ve/veya düşman hava saldırısının sarsıntıları olarak algılanmış ve birlikler kısa süreli panik yaşamışlardır.
Durum ortaya çıktığında ise, yorgun ve dağıtılmış birlikler geri çağrılarak intikal hazırlıkları başlatılmıştır.
İntikallerde konvoyların hareket sürati 30-35 km/saat olduğundan Trakya’dan gelen birliklerin bölgeye ulaşması güçleşmiş ve sivil vatandaşların eş, dost, akrabaya yardım paniği de buna eklenince ‘birlik intikali’ çok zorlaşmıştır.
Bunun aksini düşünmek ve dillendirmek Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılmış en büyük ve en haksız itham olur.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eleştirilebilecek tek yönü, belki de; ‘tatbikat senaryoları’nda böylesi bir doğal felaketin öngörülmemiş olmasıdır.
GÖLCÜK DONANMA KOMUTANLIĞI’NIN ‘SEFERİ STOK’ MAYINLARININ VE TORPİDOLARIN BULUNDUĞU YER ALTI DEPOLARINDA BÜYÜK HASAR OLMAMIŞTI
Gölcük Donanma Üssü’nün açıklarındaki mayınlar patlamış ancak, daha evvelce yapılmış olan ‘Yer altı Mayın Depoları’nın sağlamlığından, tapalarla mayınların ayrı ayrı stoklanmasından dolayı bölge, daha büyük bir felaketten kurtulmuştur.
Bilindiği üzere de Gölcük Donanma Komutanlığı olaydan sonra, bölgeyi boşaltarak yeni yerine taşınmıştır.
Neden? Bölge artık ‘Donanma Komutanlığı’ için risklidir.
Gölcük’te sahildeki bazı binalar, bu zincirleme olayların etkisi ile denize doğru kayma göstermiş, daha doğrusu, fiziksel boşluk nedeniyle denize doğru çekilmiştir. Olay ‘zemin sıvılaşması’ ile kısmen açıklanmaktadır.
Ancak, bir konu özellikle gözlerden uzak tutulmaktadır.
Zemin sıvılaşmasında binalar, yukarıdan aşağı doğru hareketlenir ve temel çevresinden yere doğru batarlar.
Gölcükteki binalar ise, genelde temele doğru çöküş göstermeden direkt olarak deniz tarafından adeta içine çekilmiştir.
Deniz dibindeki ve üzerindeki ısınma, basınç değerlerinin arasını açmış ve konutlar, ısınan ortama hava akımlarının girdap etkisi ile adeta yönlendirilmiştir.
Bu arada MHD jeneratörü’nü taşıyan özel cep denizatlısı ve MHD jeneratörü de paramparça olmuş, deniz tabanında radyasyon yayılması bunu takip etmiştir.
Bölge özel komandolar tarafından arındırılmaya (dekontaminasyon) ve parçalar toplanmaya başlamış, ancak, bu süreç ise oldukça çabuklaştırılmıştır.
Doğal olarak radyoaktif sızıntı sonucu oluşan durum önlenememiş ve Türk Halkı bilmeden yıllarca radyasyonlu balık yemek durumunda kalmıştır.
Bütün bu gelişmeler soru yumağını da beraberinde getirmektedir.
Sesar tarafından sıralanan sorulara göz attığımızda, bazı şüpheler daha da derinleşmektedir:
1. Konu tatbikatın konusu neydi ve tatbikat sırasında özel bir teknoloji denendi mi? Denendiyse; bu teknoloji denenmesi Türk yetkililerin bilgisi dahilinde miydi?
2. Yabancı denizaltılar bünyesinde bölgeye bu teknolojiye dair özel bir cihaz getirildi mi? Bu denizaltılarla birlikte bölgeye bir MHD jeneratörü sokulma ihtimali nedir?
3.
O günlerde “deprem silahı” tezini ortaya koyanlara “komplo teorisi” suçlaması ile deli muamelesi yapılıyor ve “bilimadamı” kisvesi altında isimler teknik olarak böyle bir şeyin mümkün olamayacağı şeklinde ahkam kesiyorlardı.
(Benzer bir mantıksal perdeleme; ilk yıllarında cep telefonları teknolojisinin dinlenip dinlenemeyeceği tartışmaları sırasında da yaşandı.)

4. Aynı günlerde; ABD Savunma Bakanı’nın 1997 yılında Georgia Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada bizzat kendi ağzından “tektonik silahların” varlığını kabul ettiği konuşma açık kaynaklardan tespit edilmiş ve ilgili makamlara iletilmişti.
5. İstedikleri zaman basında her türlü konuyu ön plana çıkarabilme yeteneğine sahip bu makamlar; bu bilginin üzerine neden yattı ve medya bu somut kanıtı neden görmezden geldi?
6.
Depremden iki saat sonra bölgeye İsrail’in ordu bağlantılı kurtarma ekipleri geldi. Trakya’daki birliklerin bile bölgeye 24 saat sonra intikal edebildiği düşünülürse; İsrail’li kurtarma ekiplerinin bu kadar hızla bölgeye intikal etmesinin arkasında bilmediğimiz bir ön hazırlık nedeni mi mevcut?
7.
Bu kadar devasa bir depremin sismografi kayıtları ilk günlerde kimseye gösterilmedi. Bu kayıtlar çok sonraları toplumun önüne getirildi. En ufak depremden sonra bile medya malzemesi yapılan bu kayıtların bu kadar uzun süre saklanmasının nedeni neydi?
8.
‘Deprem Profesörü’ IŞIKARA bu kayıtların saklanması konusunda ne rol oynadı?
9.
Depremden hemen sonra Cumhurbaşkanı DEMİREL, ‘deprem profesörünü’ Kandilli’de ziyaret etti. DEMİREL ile IŞIKARA’nın basına kapalı görüşmesinin konusu ile yukarıdaki maddenin bir alakası var mıydı?
10.
Gölcük’teki deprem öncesinde bölgede başka depremler kaydedildiği halde bunlar Rasathane’nin kayıtlarında yer almıyor. Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün ve TÜBİTAK’ın kaydettiği depremleri Kandilli’nin es geçmesinin bir nedeni var mı?”
11. Anılan gece Donanma Komutanlığı’nda çekilen video görüntülerine neden ‘el konuldu’ ve kamuoyuna sunulmadı?
12. Donanma Komutanlığı’nı neredeyse yerle bir eden ve taş taş üzerinde bırakmayan olayın sebebi, binaların yapım esnasında ‘iyi denetlenmemesi’ miydi? Eğer durum bu ise, sorumlular hakkında ne yapıldı ve neden kamuoyuna açıklanmadı?
13. Aylık ve üç aylık mühimmat raporlarında ‘Mayın Kayıt Silme İşlemi’ yapıldı mı, yapılmadı mı? ‘Kayıt Silme Raporları’na hangi tutanaklar eklendi?
14. Bölgede yaşanan olağanüstü ‘elektronik Bombardıman’ sonucu, TSK’nın bazı özel kuvvetlerinde ‘Alarm Kademeleri’ arttırıldı mı arttırılmadı mı? ‘TROPO Cihazları’ devreye sokuldu mu sokulmadı mı?
15. Deprem sonrası kayıtlara 17.127 olarak geçirilen ölüm ve 43.953 yaralı miktarı ne derece doğrudur? Ardından yapılan nüfus sayımında ortaya çıkan ya da bir türlü çıkmayan gerçek miktarlar, ifade edildiği üzere 24.657 ölüm, 1.329 kayıp (yüzde 98’inin yaşları 12-35 arası), 61.898 yaralı mıdır? Bu gizliliğin nedeni nedir? Beceriksizlik mi? Basiretsizlik mi? Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet mi?..


DEPREMİN GERÇEK KAYIPLARI NEDEN HALA HALKTAN SAKLANMAKTADIR?

Depremin hemen sonrasında; çeşitli konular gündeme getirildi ve ‘uygun görülmeyen’ fikirler ‘deli saçması’ ve hatta ‘bilimsel şarlatanlık’ olarak dahi nitelendirilebildi.
Ancak, soruların hem ardı arkası kesilmiyor hem de ‘özenle gizlenen bilgiler’ şüpheleri ve şüphelileri arttırıyordu.
Deprem konusunu daha başka açılardan da ele almayı sonraya bırakarak asıl konumuza dönelim. Marmara denizinin Gölcük Donanma Komutanlığı’na ait bölümündeki tüm mayınlar elden çıkmış ve bölge mayınsız kalmıştır.
Yıllarca süren bir emeğin ürünü olan bu çalışmaları bir kez daha yapmak mantıksızdır.
Çünkü, olası ve hatta DOĞAL bir Marmara Depremi’nde mayınların yeniden patlama ihtimali oldukça güçlüdür.
Bu nedenle, Donanma Komutanlığı’nın başka bir yere taşınmasına karar verilir.
Bu durumu bütün dünya duymuş ve öğrenmiştir.
Ancak, bu bilgi Türk Halkı’na özenle verilmemiştir.
Aradan yıllar geçer…
TÜRKİYE’NİN 11 EYLÜL’ÜNE DOĞRU…
Türk Silahlı Kuvvetleri, hala, Türk Halkı nazarında ‘en güvenilir kurum’ özelliğini taşımaktadır. Türkiye’de, ABD’deki Pentagon, Silahlı Kuvvetler ve CIA, FBI’ın toplam güvenilirliğinden daha yüksek güvenirliğe sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Terörist Başı Abdullah ÖCALAN’ın cezasını bir adada çekmesinin ‘daha uygun’ olacağını bir MGK’da bildirmiş ve ‘katil başı’ İmralı Adası’ndaki özel cezaevine konulmuştur.
Halen, İmralı cezaevine gidiş gelişler en yakın mesafe olan Bursa-Mudanya’dan yapılmaktadır. Adaya gidip gelenler aramadan geçirilmekte ve oldukça hassas kontrollerle ‘katil başı’nın kaçışına, kaçırılmasına müsaade edilmemektedir.

Anayurt Gazetesi-2004
http://www.anayurtgazetesi.com.tr/haberdetay.php?no=1&il=guncel_dizi&tarih=2004-09-26

-Alıntıdır.-

Konuyla İlgili Diğer Alıntılar:
3.DÜNYA SAVAŞI VE TEOLOJİSİ
http://menkibeler.blogspot.com/2008/05/3dnya-savai-ve-teolojisi.html
GİZLİ DÜNYA DEVLETİ VE SİYONİZM
http://menkibeler.blogspot.com/2008/04/eski-hesaplar.html
YENİ DÜNYA DÜZENİ
http://menkibeler.blogspot.com/2008/04/derin-dnya-devleti-30-mays-1919da-paris.html
Finans baronlarinin Dunya imparatorlugu http://www.metalurji.org.tr/dergi/dergi141/d141_1217.pdf
TESEV-ABD-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ KONFERANSI-PAUL WOLFOWITZ'İ ANLAMAK
http://sudakiates.blogspot.com/2008/07/tesev-abd-trkiye-ilikileri-konferansi.html
TÜRKİYEDE AMERİKAN MISYONERLERİ VE ARMAGEDDON http://menkibeler.blogspot.com/2008/04/trkiyede-amerikan-misyonerleri-ve.html
ATATURKU NICIN OLDURDULER
http://sudakiates.blogspot.com/2008/08/atatrk-niin-ldrdler.html
33 DERECELI MASONUN ITIRAFI_ ATATURKU SILAHLA ORTADAN KALDIRMAYI DUSUNDUK
http://sudakiates.blogspot.com/2008/08/33-dereceli-masonun-itiraf-