2-4 Temmuz 1999 tarihleri arasında
Denizli’de yapılan
“Yedinci Türk Dünyası
Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı”na katılan
Onayda Kızılderili kabilesi reisi ve
Amerika Yerlileri Sosyal İşler Daire Başkanı
M. Franklin Keel’in konuşması kurultaya katılan delegeler
üzerinde büyük bir etki yarattı.
Kızılderililer hakkında geniş bilgi veren Keel,
Kızılderililerin (atalarının) Baykal Gölü-
Yenisey-Tuva bölgelerinden Amerika kıtasına, Alaska üzerinden göç ettiklerinifade etti.
Kızılderililer ile Türklerin
DNA testlerinin aynı olduğunu ve
ayrıca Kızılderili genlerinin Türklerin genleriyle
benzeştiğini belirtti.
Amerika’da diğer bir Türk nüfusu da
Kamçatka Yarımadası’ndan Alaska’ya göçen
Saka Türkleridir.
M.Ö. 1500 yıllarında
Göktürk alfabesi ile yazılmış
Saka Beyinin hikâyesini anlatan taş tablet,
bu göçü kanıtlamaktadır.
Fransız dil bilimcisi Dumesnil ise,
Kızılderili dilinde 320 kadar
Türkçe kelime tespit etmiştir.
Çin kayıtlarında da Türkler,
kızıl saçlı, bronz tenli ve mavi gözlü
olarak anlatılmaktadır.
Kızılderililerin dini inancı da
Orta Asya’da inanılan
Şaman dininin bir uzantısıdır.
Bu din;
insanı doğanın bir parçası olarak kabul eder ve
evrenin tümünün
büyük ve tek bir ruh tarafından
yönetildiğine inanırdı.
Büyük önder Atatürk de,
Amerika’da yaşayan
Maya uygarlığına ilgi duymuş ve
Türk bilim adamlarına
bu konu üzerinde araştırma
yapmaları için talimat vermiştir.
Nedense biz Türkler,
her zaman Kızılderililere karşı
bir sempati duymuşuzdur.
Çünkü
onların karakter ve yaşama bakışları
bizim karakterimize uygundur.
Zaten
Büyük Mevlana’nın tasavvuf düşüncesi de
Kızılderililerin dünya ve din anlayışına
yakın bir görüştür.
Şimdi bu felsefeyi daha iyi anlamak için,
Kızılderili şef Seattle’in ,
beyaz göçmenleri yerleştirmek üzere
kendilerinden toprak isteyen A.B.D. Başkanına
1854 yılında yazmış olduğu mektuba bir göz atalım.
Mektubun aslı Amerika,
Seattle, Squamish Müzesinde
korunmaktadır.
Bu mektup,
İnsan ve doğa diyalektiğini
en güzel biçimde dile getiren
metinlerden biri olarak
günümüzde çok daha fazla
bir değer taşımaktadır.
-ŞEF SEATTLE'IN MEKTUBU-
Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken
şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir.
Bugün açık gözüken gökyüzü
yarın bulutlarla kaplanabilir.
Sözlerim,
asla yer değiştirmeyen yıldızlar gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse,
Washington'daki büyük Şef ona,
güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir.
Washington'daki büyük Şef
bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden topraklarımızı
satın almak istediğini bildirmiş.
Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığını biliyoruz. Merak ediyoruz ki; gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını
nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz?
Washington'daki büyük Şef bize
dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden topraklarımızı
satın almak istediğini bildirmiş.
Onun,
bizim arkadaşlığımıza
çok fazla ihtiyacı olmadığını
biliyoruz.
Merak ediyoruz ki;
gökyüzünü ve toprağın sıcaklığını
nasıl satın alabilir ya da
satabilirsiniz?
Bu toprakların her parçası
halkım için kutsaldır.
Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır.
Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su,
atalarımızın anılarını taşır;
biz buna inanırız.
Beyazlar için durum böyle değildir.
Bir beyaz,
öldükten sonra yıldızlar alemine göç ettiği zaman,
doğduğu toprakları unutur.
Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz.
Çünkü Kızılderili,
gerçek anasının toprak olduğuna inanır.
Washington'daki Büyük Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor.Bu bizim için büyük bir fedakarlık olur.
Büyük Beyaz Reis, bize rahat yaşayacağımız
bir yerin ayrılacağını,
bize babalık edeceğini,
biz Kızılderililerin ise
onun çocukları olacağımızı söylüyor.
Bu önerinizi düşüneceğiz.
Ama yine de
bunun kolay olmayacağını itiraf ederim.
Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır.
Nehirlerin ve ırmakların suyu,
bizim için sadece akıp giden su değildir;
atalarımızın kanıdır aynı zamanda.
Bu toprakları size satarsak,
bu suların ve toprakların kutsal olduğunu
çocuklarınıza öğretmeniz gerekecek.
Biz nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz.
Siz de aynı sevgiyi
gösterebilecek misiniz kardeşlerimize ?
Biliyorum,
beyaz adam bizim gibi düşünmez.
Beyazlar için bir parça toprağın
diğerinden farkı yoktur.
Beyaz adam
topraktan istediğini almaya bakar ve
sonra yoluna devam eder.
Çünkü toprak
beyaz adamın dostu değil,
düşmanıdır.
Beyaz adam topraktan istediğini alınca
başka serüvenlere atılır..
Beyaz adam annesi olan toprağa ve
kardeşi olan gökyüzüne,
alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak
bir şey gözüyle bakar.
Onun bu ihtirasıdır ki,
toprakları çölleştirecek ve
her şeyi yiyip bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de
anlayamayız biz Kızılderililer.
Bu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Beyaz adamın kurduğu kentlerde,
bir çiçeğin taç yapraklarının
açarken çıkardığı tatlı sesler,
bir kelebeğin kanat çırpışları duyulmaz.
Belki bir vahşi olduğum için
anlayamıyorum ama,
benim ve halkım için
önemli olan şeyler oldukça başka.
İnsan
bir su birikintisinin
etrafına toplanmış kurbağaların,
ağaçlardaki kuşların ve
doğanın seslerini duymadıkça,
yaşamın ne değeri olur?
Belki bir vahşi olduğum için
anlayamıyorum ama,
benim ve halkım için
önemli olan şeyler oldukça başka.
İnsan
bir su birikintisinin
etrafına toplanmış kurbağaların,
ağaçlardaki kuşların ve
doğanın seslerini duymadıkça,
yaşamın ne değeri olur?
Bir Kızılderiliyim ve anlamıyorum.
Biz Kızılderililer,
bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın
sesini ve kokusunu severiz.
Çam ormanının kokusunu taşıyan ve
yağmurlarla yıkanıp temizlenmiş
meltemleri severiz.
Hava önemlidir bizim için.
Ağaçlar,
hayvanlar ve insanlar
aynı havayı koklar.
Beyaz adam için bunun da önemi yoktur.
Ancak size
bu toprakları satacak olursak,
havanın temizliğine önem vermeyi de
öğrenmeniz gerekir.
Çocuklarınıza
havanın kutsal olduğunu
öğretmeniz gerekir.
Hem nasıl kutsal olmasın ki hava?
Atalarımız
doğdukları gün
ilk nefeslerini
onun sayesinde almışlardır.
Ölmeden önce
son nefeslerini de gene
bu havadan almazlar mı?
Toprak satmamız için
yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz.
Eğer önerinizi kabul edecek olursak,
bizim de bir koşulumuz var;
Beyaz adam
bu topraklar üzerinde yaşayan
bütün canlılara saygı göstersin.
Ben bir vahşiyim ve
başka türlü düşünemiyorum.
Yaylalarda
cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm.
Beyaz adam trenle geçerken
vurup öldürüyor bu hayvanları
sadece eğlenmek için.
Dumanlar püskürten bu demir atın
bir buffalodan daha değerli olduğuna
aklım ermiyor.
Biz
sadece yaşayabilmek için
avlardık buffaloları.
Bütün hayvanları öldürecek olursanız
nasıl yaşayabilirsiniz?
Canlıların yok edildiği bir dünyada
insan ruhu yalnızlık duygusundan
ölür gibi geliyor bize.
Unutmayın,
bugün diğer canlıların başına gelen
yarın insanın başına gelir.
Çünkü
bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyoruz:
Toprak insana değil,
insan toprağa aittir.
Ve bu dünyadaki her şey,
bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi,
ortaktır ve birbirine bağlıdır.
Bu nedenle de
dünyanın başına gelen her felaket
insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Bildiğimiz bir gerçek daha var;
Sizin Tanrınız
bizimkinden başka bir Tanrı değil.
Aynı Tanrının yaratıklarıyız.
Beyaz adam bir gün
bu gerçeği de anlayacak ve
kardeş olduğumuzu fark edecektir.
Siz
Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte
serbestsiniz.
Ama
hepimizi yaratan Tanrı için
Kızılderili ile beyazın farkı yoktur.
Ve Kızılderililer gibi Tanrı da
toprağa değer verir.
Bu toprağa saygısızlık,
Tanrının kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve
Kızılderili’yi boyunduruk altına alma gücünü veren
Tanrının adaletini anlayamıyoruz.
Tıpkı buffaloların öldürülüşü,
ormanların yakılışı,
toprağın kirletilişini
anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar,
dağları örten ormanlar yok olmuş,
yabani atlar ehlileştirilmiş ve
her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş.
İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve
varlığını devam ettirebilme
mücadelesinin başlangıcı olacak.
Gündüz ve gece bir arada olamaz.
Kızılderililer
her zaman beyazlardan
tıpkı sabah sislerinin
güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır.
Bütün bunlara rağmen,
teklifinizi tartışacağız.
Ve umuyorum ki,
halkım bunu kabul edecek ve
Büyük Beyaz Şefin vaat ettiği üzere
beraber barış içinde yaşayacağız.
Böylece Ay
birkaç kez daha doğacak,
bir kaç kış daha geçecek.
Bu geniş topraklara yerleşmiş ve
mutluluk içinde yaşamış olan neslimiz,
daha önce bizden daha güçlü ve
daha umut dolu yaşamış
insanlarımızın mezarları başında
yas tutacaklar.
Ama,
niye insanlarımın kaderi için
yas tutayım ki ?
Tıpkı deniz dalgaları gibi
kabileler kabileleri,
uluslar ulusları takip ediyor.
Bu doğanın düzenidir ve teessüf gerekmez.
Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama
kesinlikle bir gün gerçekleşecek;
Son Kızılderili yok olup,
kabilemin hatıraları beyazlar için
bir tarih olduğunda,
bu kıyılar
kabilemin görünmez cesetleriyle
kaynaşacak.
Çocuklarınızın çocukları
kendilerini bir dükkanda,
bir yolda, boş bir yerde
yalnız olarak düşündüğünde
aslında yalnız olmayacaklar.
Dünyanın hiçbir yerinde
tamamen ıssız bir yer yoktur
Geceleri,
şehir ve kasabalarınızın caddeleri
boşalmış gibi görünse de,
aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve
bu güzel toprakları gerçekten seven
ruhlarla dolu olacaktır.
Beyaz adam asla yalnız kalamayacaktır.
Beyaz adamın,
benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız,
çünkü; ölüler güçsüz değildir.
Ölüm mü dedim? !..
Ölüm diye bir şey yoktur ki,
sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seattle, 1854
Şef Seattle;
“ Aynı Tanrının çocuklarıyız.
Doğadaki canlı ve cansız her şeyle kardeşiz.” diyor.
Bir başka konuşmasında da
“ Siz topraklarımızın derisini yüzüyorsunuz”
demiştir.
Halkının zulüm göreceğini ve
yok edileceğini görmüştür.
50.000.000’nun üzerinde Kızılderili
soykırıma uğratıldıktan sonra,
bugün Amerika’da
ağır şartlar altında yaşayan
tüm Kızılderililerin toplam sayısı
yaklaşık 2.500.000 kişidir.
Bartolomè de Las Casas tarafından
1542'de İspanya Prensi II. Philip'e
ithaf edilerek yazılan
Kızılderili Katliamı,
Amerika kıtasının nasıl ele geçirildiğini
eski dünyanın gözlerinin önüne sermiş ve
birçok dile tercüme edilmiş
çarpıcı bir tarihi eserdir;
“ Sırf eğlence olsun diye,
kadın erkek demeden yerli halkın
ellerini, burunlarını ve kulaklarını
kesip kopardıklarını ve
bunun bölgenin
değişik yerlerinde
defalarca tekrarladığını
kendi gözlerimle gördüm.
Bazen de
insanların üzerine köpek saldıklarına,
yerlilerin bu şekilde paramparça edildiğine,
çok sayıda evi ve yerleşim merkezini
yaktıklarına şahit oldum.
Memeden kesilmemiş bebekleri
annelerinin göğsünden alarak
onları en uzağa fırlatma konusunda
birbirleriyle yarıştılar..."
Şef Seattle,
o günden bu güne dünya görüşü değişmeyen
A.B.D.’nin politikalarının
öyle veya böyle eninde sonunda
iflas edeceğini de öngörmüştür.
-Alıntıdır.-
'Biz Bu Dünyayı Çocuklarımızdan Ödünç Aldık.'