Ocak 24, 2009 - CUMHURİYET, HİKMET ÇETİNKAYA
Yüzümü duvara çevirdim önce…
1980’li yıllarda çekilmiş fotoğrafa baktım…
Uğur Mumcu ve ben…
Dışarıda ılık bir bahar havası…
Güneşin ışıkları perdelerin arasından salona giriyor. Televizyon açık, haberleri izliyorum.
Gece bir türlü uyuyamadım. Wislawa Szymborska’nın bir kitabını aldım elime. O çok sevdiğim “Hiçbir şey olmuyor iki kez” şiirini okumaya başladım:
“Hiçbir şey olmuyor iki kez
ve olmayacak da. Bu nedenle işte
deneyimsiz doğmuşuz
ve rutinsiz öleceğiz.”
Elimde kitapla uyuyup kalmışım…
Yüzümü duvara dönüp 23 yıl önce çekilmiş fotoğrafa bir kez daha baktım…
Ellerimden bir gölge uçup gitti o anda. Kendi düşlerimin içinde dolaşmaya başladım.
Uğur’u 16 yıl önce bugün, karlı bir pazar, öğle vakti otomobiline kurulan tuzak sonucu yitirmiştik.
O gün Cağaloğlu’ndaki binamızdaki odamda oturuyordum… Telefon çaldı, Işık Kansu arıyordu Ankara’dan. Işık’ın sesi titriyordu. Acı haberi öyle aldım.
Uğur Mumcu’dan önce Diyarbakır’da Musa Anter öldürülmüştü…
Peki, Uğur’dan sonra ne oldu?
Cumhurbaşkanı Turgut Özal öldü, Süleyman Demirel cumhurbaşkanı oldu, Tansu Çiller de başbakan…
Faili meçhul cinayetler ivme kazanmaya başladı Çiller döneminde…
***
Sursurluk çetesi bir trafik kazası sonrası ortaya çıktı; Abdullah Çatlı’nın siyasetçi-polis ilişkisi açıklık kazandı. Şimdilerin demokratı Nazlı mı Nazlı Hanım, Bahçelievler katliamı sanığı Haluk Kırcı’yı HBB tele-vizyonuna çıkarıp Susurluk Çetesi ’ne sahip çıktı.
Oysa Haluk Kırcı polisçe aranıyordu. İstanbul’da yakalanmış, aptes almak için tuvalete gitmiş, ardından Emniyet Müdürlüğü’nden “kuş gibi” kafesinden çıkıp uçmuştu.
Haluk Kırcı’nın o tarihte ünlü tarikat şeyhiyle ilişki içinde olduğu öne sürülmemiş miydi?
Tam o günlerde Başbakan Tansu Çiller açıklama yaptı:
“Devlet için kurşun atan da şereflidir, kurşun yiyen de…”
Tümcenin “mucidi” demokrasi ve özgürlüğün önde gelen adlarından eski faşist Mümtazer Türköne’dir. Bizim dönek Şahin’le birlikte Fethullahçı Zaman’ın yazarları arasındadır. Ayrıca, televizyonların vazgeçilmezi olan “mümtaz şahsiyet”tir.
Peki, Uğur Mumcu’dan sonra kimler öldü ve öldürüldü?
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı 17 Şubat 1993’te düştü ve olay aydınlatılamadı… 2 Temmuz 1993 ’te Sıvas katliamı… 4 Kasım 1993’te Cem Ersever Elmadağ’da öldürülmüş olarak bulundu… Mehmet Sincar 4 Eylül 1993’te Batman’da güpegündüz öldürüldü…
14 Ocak 1994’te Behçet Cantürk, 2 Haziran 1994’te Savaş Buldan Kocaeli bölgesinde katledildi… Yusuf Ekinci 25 Şubat 1994’te Ankara’da kaçırıldı, bir gün sonra Gölbaşı’nda ölü olarak bulundu. Cantürk’ün avukatı Medet Serhat 12 Aralık 1994’te, Hasan Ocak 25 Ocak 1995’te katledildi.
12-13 Mart 1995… Gazi Mahallesi’nde bir kahvehane tarandı 22 kişi öldü… Olaylar başladı… 34’ü polis, üçü asker 155 kişi yaralandı…
Güneydoğu’da faili meçhul cinayetler peş peşe geldi.
Türkiye yakın tarihiyle hesaplaşmak zorundadır!
Devlet içinde “örgütlü silahlı güç” 1952’den sonra NATO ülkelerindeki “gladyo” ya da “kontrgerilla” yapılanmasıyla kendini göstermiştir. Kanlı pazarlar, kanlı 1 Mayıs’lar, Kahramanmaraş, Çorum olaylarının arkasındaki “derin güçler” ve bunların ABD’yle bağlantıları ortaya çıkarılmamıştır.
Bugünlerde İlhan Selçuk’un “Ziverbey Köşkü” kitabını okumanızı salık veririm…
***
Uğur Mumcu’nun “12 Eylül Adaleti” kitabını da okumanın zamanıdır. Uğur, Sıkıyönetim Savcısı Albay Nurettin Soyer’le konuşmuş, 12 Eylül darbeci faşist paşalarının, Ankara Sıkıyönetim Komutanı’nın Haluk Kırcı’yı nasıl koruyup kolladığını yazmıştır.
Hep yazdım, bir kez daha yineleyeyim:
“Uğur Mumcu cinayetinin arkasındaki büyük patron ortaya çıkarılmadan, ne Ankara’da toprak altında çıkarılan mermiler, bombalar, ne de bu haliyle Ergenekon’dan derin ilişkiler zinciri ortaya çıkarılabilir… Pek çok insan pisi pisine tutuklu olarak içeride kalır. Ergenekon’un bir ayağında yer alan Susurluk artıkları da bu karmaşadan yararlanır.”
Evet… Yüzüm duvara dönük ve yıllar önce Uğur Mumcu’yla birlikteyiz o fotoğrafta…
Uğur Mumcu cinayetinin tetikçileri bulundu, tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi…
Büyük patron ise Türkiye’yi seyretmeyi sürdürüyor olmalı…
Dışarıda ise ılık bir bahar havası…
-Alıntıdır.-