TOLGA YENİGÜN
Ocak 24, 2009 - CUMHURİYET
Bekir Coşkun, Almanya’dan belgelerle dönen Mumcu’yla yaşadıklarını anlattı
‘Belki de ölüm nedenini taşıdık’
Gazeteci-yazar Bekir Coşkun, bombalı saldırıda katledilen gazetemiz yazarı Uğur Mumcu’yla son karşılaşmalarında, Mumcu’nun Almanya’dan belge dolusu çantayla döndüğünü ve kendisine çantanın içinde “bomba etkisi yapacak” belgeler bulunduğunu söylediğini açıkladı.
Suikastın aydınlatılamamasını “oyunu satan” seçmenin işbaşına getirdiği iktidarlara bağlayan Coşkun, emeğiyle yaşayan, alın teri ile çocuklarını büyüten, gururlu ve tepkili insanların Mumcu’yu hiçbir zaman unutmadığını söyledi.
Cumhuriyet Haber Portalı’na konuşan Hürriyet gazetesi yazarı Coşkun, katledilişinin 16. yılında yakın arkadaşı Uğur Mumcu’yu anlattı. Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınların katledilmesinin “karşıdevrim” yönünde zincirleme cinayetler olduğunu anlatan Coşkun, “Tetikçiler değişmiş olabilir. Ama amaçları aynı, niyet aynıydı. Birisi dahi aydınlatılmış olsaydı, bu iş çözülürdü. Ama aydınlatılmadı. Bence Türkiye’nin bugünkü haline bakılırsa, bu karşıdevrim için bir yol açma niyetiydi. Ne yazık ki başardılar” diye konuştu. Coşkun şöyle devam etti: “Ben 1950’den beri Türkiye’de tek iktidarın olduğuna inanırım. İsimler değişebilir, liderler değişebilir, parti binaları, bayrakları değişebilir. Ama tek parti vardır iktidarda. Bizler iktidar değişmiş sanırız, ama değişmez. Bu tek parti iktidarının temel özelliği; ABD’ye bağımlılığı, kimi güçlerin neferi oluşudur. Bu nedenle de birbirlerinin suç hanesine asla bakmazlar.”
Uğur Mumcu suikastının çözüleceğine ve cinayetin arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılacağına dair umudunun olmadığını söyleyen Coşkun, bu umutsuzluğunu da “Bu halk orada oldukça ve tek parti sürdükçe, yok” sözleriyle açıkladı. Coşkun, Uğur Mumcu ile ilgili anısını ise şöyle aktardı:
“O gün Ankara uçağına binmek üzere terminale girdim. Uğur Mumcu oradaydı. Ben ona ‘Ağabey’ derdim. Atatürk Havalimanı’nın eski salonunda birer çay içtik. Uçağa çağrı yapıldığında, çantasını yerden sürüklemeye başladı. Çünkü çok ağırdı. Bir ucundan da ben tuttum, şişman adamın tabutu gibi… ‘Niye kargoya vermedin’ dedim, sesini kısarak ‘Almanya’dan geliyorum, içi belge dolu. Gözleri bu çantadadır’ dedi. Uçaktan inince de çantayı birlikte taşıdık, benim arabamın arkasına koyduk, belim kırıldı. Onu eve ben bıraktım. Kapının önü karanlıktı, çantayı apartmanın girişine kadar taşıdık, ısrar ettim birlikte içeri kadar taşıyalım diye, istemedi. Ayrılınca düşündüm; Uğur Mumcu… Gazetesi onu almaya bir araba bile göndermemiş… Evinin önü karanlık… Sanki tek başına bir insan… Ve arabayı kullanırken ona ‘Dikkat etmiyorsun’ dediğimi hatırlıyorum. O çantadaki belgelerin bomba etkisi yapacağını söylemişti. Tabii ki ne olduğunu, gazetecilik etiğidir, asla sormamıştım. Zaten yayımlayamadan öldürüldü. Belki de biz o gün onun ölüm nedenini taşıdık… Kim bilir?”
-Alıntıdır.-