8 Ocak 2009 Perşembe

''Milletimiz, ordusundan yoksun bırakılma girişimiyle karşı karşıyadır."

-Bugünün gündemine bakıldığında, ATA'dan alınamayan DERS!!!

****
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 88 Yıl Önce,
31 Temmuz 1920 Tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi'nde
Subaylara Hitaben Yaptığı Konuşmanın Tam Metni:

"Millet bağımsızlığının korunmasını ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur. Milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır."

"Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar.
Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler."

"Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur."

"Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır.
Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur."

"Milletimiz, ordusundan yoksun bırakılma girişimiyle karşı karşıyadır."

Efendiler!

Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülahaza etmekle yetineceğim.

Arkadaşlar!
İngilizler ve yardımcıları milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerde tabiaten ve yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.

Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdani imanıdır.

İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. Her halde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.

Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imasına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır. Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim kaynak ki milletin vicdanı imanıdır-mevcuttur.

Ordu ise arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; "ordunun ruhu subaylardadır". O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir. Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur.

Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde, birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve hususi hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler. Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmamış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: Şerefini korumak! Hâlbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır.


Dolayısıyla subay için "ya istiklal, ya ölüm" vardır.

Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!

(Atatürk'ün Bütün Eserleri, 9.cilt)

***
"Kahraman Türk Ordusu Komutanlarına Saldıran Sefil Kalemler"..........
Ve Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı mahkemeye veren gazeteci.

14 Mart 1919 Tarihli Hukuk-i Beşer Gazetesi;

"Esbab-ı mucibelli sualler"başlığıyla gazeteci Mevlanazade Rıfat seri makalelere başlamıştır.Sözüm ona Damat Ferit Paşa Hükümeti'nden geçmiş olayarın hesabının sorulmasını istemektedir,özelliklede Ordu Komutanlarının cezalandırılmasını ısrarla yazmaktadır,Gazeteci Mevlanazade Rıfat ;

-"Kağıt paranın güya geçerli olmadığı yerlerde ordu ve sivillerin ihtiyaçlarının giderilmesi bahanesiyle,milyonlarca altın ve gümüş para basılarak bazan vagon vagon ordu komutanı denilen ali sefillere,daha doğrusu haydutbaşlarına teslim edildi."

Gazeteci Mevlanazade Rıfat;tüm cephelerde savaşmış birinci dünya savaşı komutanlarının hepsini itham etmektedir.Ancak ne Damat Ferit Paşa Hükümeti,ne Genelkurmay Başkanlığı nede Harbiye Nazırlığı bu çok ağır suçlamalara karşın sessiz kalmakta ve Adalet makamlarını hareket geçirmemektedir.

Fakat Gazi Mustafa Kemal Paşa;hemen bu ağır iftiralarla dolu yazı hakkında bir dilekçe ile Harbiye nezaretine başvurur.İşte o dilekçe metni.

"Hukuk-i Beşer gazetesinin 14 Mart 1919 tarihli sayfasında Damat Ferit Paşa Hükümetinden sorulan-esbab-ı sualler-den 3 numaralısında(ordu kumandanı denilen ali sefillere,daha doğrusu haydutbaşlarına teslim edildi)denilmektedir.

Bir ifade ile ordu kumandanlarının sefil ve haydutbaşı ve dolayısıyla orduların haydut oldukları ilan edilmiş oluyor.Savunmalarına hiç bir zaman gerek görmeyeceğim bazı kişiler hakkında taşlamalarda bulunmak isterken yurt ve millet için temiz,masum duygularla ve her türlü yoksulluk ve zorluklar içinde namus görevlerini hakkıyla yapan Osmanlı Ordularını haydut ve aynı yoksulluk zorluklarla karşı karşıya bulunan ve tek dayanağı namus ve haysiyetinden ibaret bulunan bu ordular kumandanlarını sefil ve haydutbaşılıkla suçlayıp dillere düşürmek büyük bir ahlaksızlık ve ne sefil bir vicdansızlıktır.

Türk Ordularını,onların namuslu kumandanlarını bu suretle teşhir edebilmek kabiliyeti ancak vatan ve milletin çöküp dağılmasını arzu eden bir alçakta bulunabilir.Benim Fevzi(Çakmak)Paşa,Nihat(Anılmış)Paşa,Yakup Şevki(Subaşı)Paşa,İhsan(Sabih)Paşa,Cevat(Çobanlı)Paşa gibi namus ve doğruluklarından asla şüphe edilemiyecek olan ordu kumandanı arkadaşlarımın bu rezilce teşhire karşı ne diyeceklerini bilemem.Yalnız kendi nam ve hesabıma beyan ederim ki benim Anafartalarda,Irakta,Suriyede başlarında bulunmakla övündüğüm kahraman Ordular,haydutlardan değil soylu Türk Milletinin namuslu çocuklarından kurulu idi.

O SEFİL İFTİRACI ŞUNUDA KESİN OLARAK BİLMELİDİR Kİ BENDE,HİÇ BİR VAKİTTE VAGON VAGON ALTIN TESLİM ALAN SEFİL VE HAYDUTBAŞLARINDAN DEĞİLİM.BUNDAN DOLAYI UMUM HARP İÇİNDE KUMANDA ETTİĞİM ANAFARTALAR GRUBU,İKİNCİ ORDU,YEDİNCİ ORDU VE YILDIRIM ORDULARI GRUBU VE ŞAHSIM NAMINA BU NAMUSSUZCA İFTİRAYI VE SAHİBİNİ LANETLERİM.

BU İFTİRACI ADAM HAKKINDA GEREKEN KANUNİ İŞLEMİN YÜKSEK NEZARETLERİNCE TATBİK VE İFASININ TEMİN BUYURULMASINI İSTİRHAM EDERİM."

Ancak ne Hükümet nede Harbiye Nazırlığınca Türk Ordusu ve Komutanlarına iftira ile saldıran Gazetecei Mevlanazade Rıfat için hiç bir işlem yapılmamıştır.Üstüne üstlük yavuz hırsız evsahibini bastırarak Mevlanazade Rıfat Efendi ve Hukuk-i Beşer Gazetesi;Gazi Mustafa Kemal Paşaya karşı hakaret davası açmıştır.Ve Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya hakaret sanığı olarak mahkeme celbi gelmiştir.

Demek ki , Kahraman Türk Ordusuna ve Komutanlarına saldırmak" genetik kinini "taşıyan kalemler geçmiştede pek revaçtaymış(!)

Saygılarımla

G.E. İrhan 4.ekim 2008






-Alıntıdır.-